K
KABAÇİNEKOP : Bir lüfer boyudur. Çinekopun bir büyüğüdür. Boyu 14-18 cm. olur. Bir kg.a 13-15 ad. girer. |
KABADALGA : Dalga yüksekliği 5-9, dalga boyu 7-14 fit olan ve gemiyi rahatsız eden dalga. |
KABOTAJ : Bir devletin, deniz ve hava yolu ticareti bakımından kendi vatandaşlarına, özellikle kendi bayrağını taşıyan gemilere tanıdığı ayrıcalık; bir ülkenin limanları arasında gemi işletme hakkı. |
KABURGA : Bir geminin gövdesini meydana getiren postaların (Iskarmozların) tümü. |
KAÇIK : Rüzgarın aniden sertleşmesi yada yön değiştirmesi |
KAÇINMA : Karşılaşılan tehlikeli bir durumdan kurtulmak için lüzum görülen manevraların yapılması. |
KADEM (Ayak) : Uzunluk ölçüsü 30,48 cm . |
KADIRGA : Kürek ve yelkenle hareket edebilen eski tip bir yelkenli. Eski devirlerde kürek ve yelken ile yürütülen, süratli ve yönetimi kolay bir savaş gemisi tipidir. Kürekli, iki direkli yelkenli, özellikle Akdeniz’de kullanılmış olan harp gemisi |
KAFA ATMAK : Yakalanan balığın tekneye çekilirken oltaya sert biçimde kafa vurması |
KAKIÇ : Ucunda kancası bulunan, balığı tekneye alabilmek için kullanılan saplı alet. |
KALAFAT : Kaplama ve güverte döşeme tahtalarının armozlarına üstübü sıkıştırdıktan sonra üzerlerine zift ile doldurma işlemi. |
KALAFAT TOKMAĞI : Kalafatçıların üstübü sıkıştırmakta kullandıkları ağaç tokmaklar. |
KALAFATLAMAK : Ahşap gemi ve güverte kaplamalarının aralıklarına üstüpü sıkıştırılıp ziftlenmesi ve bu yolla su geçirmezliğin sağlanması. |
KALAMA VERMEK : Av sırasında misinada boşluk bırakmak |
KALASTRA : Filikaların oturtuldukları ağaç veya metal kürsü. |
KALDIRAÇ AĞI : Değişik boyutta olup suya batırıldıktan sonra üstünden balık geçerken kaldırılan av aracı. |
KALİNOS : Levreğe benzer, dere balinası da denilen bir tatlı su balığı. |
KALMASI BEKLENEN RÜZGAR : Dinmesi beklenen rüzgar. |
KALOMA : Demirli bir geminin denizde bulunan zincirinin uzunluğu. Kaloma miktarı denizin derinliğine göre hesap edilir. Genel olarak derin yerlerde derinliğin beş misli, derin olmayan yerlerde derinliğin üç misli kaloma verilir. |
KALOMA VERMEK : Zincire gerektiğinden daha fazla boş vermek ; Boşluk ve rahatlık, tolerans |
KALYON : Üst güvertesinden başka, alt alta üç sıra top güvertesi olan, eski tip bir savaş gemisidir. İki sıra topu olanlara ise, kapak, karaka isimleri verilir. Kalyon sınıfından sayılırlardı. Yelkenli ve kürekli en büyük savaş veya yük gemisi: |
KAMBA : Dolaşmış halat. |
KAMÇI :Çoğunlukla birgözelilerin hareket etmesine yarayan ipliksi uzantı. |
KANA RAKAMLARI : Gemilerin çektikleri su derinliğini göstermek için baş ve kıç bodoslamaları üzerine konmuş rakamlar. |
KANAL : 1- Yapay su yolu. |
KANAL : 2- Belirli süreçlerde içinden su akan yapay ya da doğal su yolu. |
KANAL : 3- Geniş su yolu. Örneğin İngiliz kanalı da (English Channel) denilen Manş denizi. |
KANAL : 4- İki kara parçası arasında dar uzantı. |
KANAL : Akdeniz'den Karadeniz'e doğru akan su akıntısı (İstanbul Boğazı için) |
KANCA : Çengel. Ucu sivri ve kıvrık demirden yapılmış, bir ağaç kola bağlı olup denizdeki malzemeyi alma, kurtarma, güverteye çekme işlerinde kullanılan araç. |
KANCABAŞ : En büyük tip(7 ton) balıkçı kayığı. |
KANCUR : İzmaritin küçüğü. |
KANDİLİSA : Yelkenleri yukarı kaldırmak için kullanılan halat.Bu halatlarla direğe adam çekilebildiği için, bu amaçla kullanılan oturaklara da kandilisa denilmektedir. |
KANO : Güvertesi olmayan kürekli, buharlı veya motorlu tekne. Bu tekneler tahtadan, bazen de alüminyumdan yapılır. |
KANO : Hafif, dar kayık. |
KANYON : 1- Derin, dik geçit. |
KANYON : 2- Okyanus ve denizlerdeki göreceli dar, derin ve dik yarıklar. |
KAPÇA :Hamsi (Lazca) |
KAPTAN : 500-3000 GT arasındaki gemileri sevk ve idaresinde bulunduran, yasal olarak sorumlu olan gemi adamı. |
KAPTAN-I DERYA : Osmanlı donanmasının en yüksek rütbeli komutanı. |
KAPTIRMAK : Seyir halindeki bir geminin başının, rüzgar veya denizler sebebiyle istenilen rotadan sapıp bir tarafa doğru dönmesi. |
KARAÇALI : Rengi biraz daha kirli ve biraz siyahlığı olan barbunya balığı.Çamurda bulunur, tadı barbun kadar değildir. |
KAR SUYU : Balıkların kırgın yemelerine neden olan soğuk su |
KARAKOL veya SAHİL KORUMA GEMİSİ Bir sahanın kontrol görevini yapan gemilerdir. Bir sahanın, sahillerin kontrolünü yapan gemilerdir. Belirli bir kıyı bölgesi veya deniz sınırı boyunca düzenli ve sürekli faaliyet göstererek buralardan düşmanın sızmasını önleyen küçük çapta savaş gemisi. Limanların ve karasularının karakol görevini yapan, güvenlik ve asayiş sağlayan küçük deniz aracı. |
KARAMANLAMAK (Karaman vurmak) : Karaya oturmuş bir gemiyi çekip yüzdürmek üzere bağlayan bir geminin yedek halatı doplin vaziyette iken makinelerin tam yol ileri çalıştırılıp oturmuş gemiyi birden bire silkeleyerek çekmesi; Demirli iken demir zincirinin rüzgarlı havalarda gerilip tekrar boşalması. |
KARANTİNA SANCAĞI : Sağlık kontrolü yapılmamış olan gemilerin sağlık kontrollerinin yapılması için çektikleri sarı renkli sancak. Bu sancak tokada olduğu sürece gemi, sahil ile temas kuramaz. |
KARASULARI : Devletin hakimiyetinde olup ancak yabancı gemilere masum geçiş izni verilen deniz kısmı. 1982’deki Deniz Hukuku Sözleşmesine göre bu alanın genişliği 12 deniz mili olmakla birlikte Türkiye bunu kabul etmemiştir. Türkiye karasularının 6 deniz mili olmasınından yanadır. ABD ise bunun 3 deniz mili genişliğinde olmasında ısrarlıdır. |
KARAVELA : Çok büyük, dört yelkenli deniz teknesi. |
KARAVELE : Herhangi bir şeyin veya durumun içinden çıkılamaz bir hal almasını belirten terim;Karışıklık;Kimin ne yaptığı belirsiz ortam. |
KARAYA BİNDİRMEK : Derin suda bulunan bir teknenin batmasını önlemek maksadıyla sahile doğru seyrederek baş tarafından omurgasının deniz dibine oturması. |
KARAYEL : Kuzey-batıdan esen rüzgar. |
KARİNA : Bir teknenin su altında kalan ıslak dış kısmı. |
KARİNA ETMEK : Gemi veya ufak teknelerin karinalarını temizlemek için gemi içindeki ağırlıkların bir tarafa alınarak karinanın su üstüne çıkarılması. |
KARMIK : Kızılırmak, Yeşilırmak ve Sakarya'da mersin balığı yakalamak için kullanılan bir tür paraketa. |
KARNİVOR : Hayvan ya da et yiyen hayvan. Etobur. |
KAROT : Tabandan dikey ve derin örnek almada kullanılan boru şeklindeki alet. |
KASA : Bir misinanın ucunu ikiye katlayarak kendi bedeni üzerinde düğümlenip yapılan bağ. Kasaya fırdöndü veya beden bağlanır. |
KASA :Halatın uç kısmının bedeni üzerine kıvırttırılarak bağlanması ya da bedene örülmesiyle oluşturulan göz. |
KASARA : Küçük güverte. |
KAŞIK : Ucunda 3'lü iğnesi olan nikelajlı, parlak kaşık biçiminde yapay balık. |
KATAMARAN : Birbirine paralel tutulmuş iki ağaç kütükten yapılan sal. (Brezilya, Hindistan, Antil adaları yerlileri tarafından kullanılır; yelken ve padıl kürekle yürütülen ilkel bir teknedir. |
KATAMARAN : Kızak tipinde yapılmış deniz aracı. |
KATAVASYA : Balıkların Karadeniz'den Marmara'ya inişleri.(Rusça) |
KAVELA : Halata kasa (göz) ya da halat dikişi yapılırken halat gövdesindeki kolları açmada kullanılan ucu sivri, dar açılı konik çivi şeklindeki alet. |
KAYIK : Çeşitli boy ve biçimlerde, kürek, yelken veya bazen motorla hareket eden nehir, göl ve denizde dolaşmak veya belirli ağırlıkta yük taşımak için kullanılan güvertesiz küçük tekne |
KAYIKHANE : Kayıkların bulunduğu, çekildiği genellikle üstü kapalı yer |
KAZIK BAĞI : Ters olarak yapılmış iki mezevoltanın yan yana getirilmesiyle yapılan bağ. |
KEKEMOZ : Küçük kabukluların birleşerek kumluk mahallerde meydana getirdikleri bir tür mercan topluluğu |
KELEBEK : olta takımını sarıldığı tahta veya mantar parçası. |
KELVİN SICAKLIĞI :Lord Kelvin'in Kelvin ölçeği olarak bilinen, sıcaklık dereceleri (0K = 0C + 278). |
KEPÇE : Yemlik balık yakalamak amacıyla yada tutulan su ürünlerini sudan karaya veya sandala almakta kullanılan torba şeklinde saplı file |
KERTE : Bir dairenin 32'de biridir. (11,25 derece) |
KERTERİZ : Balık tutarken genelde balığın bulunduğu belli bir yeri belirlemek için tespit edilen işaret noktaları. |
KERTERİZ : Herhangi bir maddenin veya bir başka geminin bir gemiden olan yönünü mıknatısı veya cayro pusula ile tayin etmek veya ölçmek. |
KERTERİZ ALMAK : Herhangi bir maddenin gemi pruvasına göre açısını ölçmek. |
KESİLDİ : Halat veya zincirin kopması. |
KESTANE PALAMUTU : Palamutun büyüğüdür. Boyu 35-45 cm.dir. Tanesi 1,5-2 kg.gelir. |
KEŞİŞLEME : Güney-doğu dan esen rüzgar. |
KIBLE : Güney; Güneyden esen rüzgar. |
KIBLE-KEŞİŞLEME :Güney-güneydoğu. |
KIBLE-LODOS :Güney-güneybatı. |
KIBRIS OLTA : Bir bedenin üzerine köstek kullanmadan, çok sayıda iğne ile donatılarak, iğneli bedenin yeme sarılıp, yemi didikleyen balıkların serbest iğnelere yakalanmasını amaçlayan olta takımı. |
KIÇ : Teknenin geri tarafı. |
KIÇ BODOSLAMA : Omurgadan kıç tarafa kaldırılan dik kısım. |
KIÇ OMUZLUK : Teknenin kıç tarafında sancak ya da iskelede 450’lik açı kısmı ya da yönü |
KIÇALTI : Kıç taraftaki ana güvertenin altına gelen kısım. |
KIÇTANKARA : Gemilerin baştan demirleyip veya şamandıraya bağlayıp kıçtan sahile halat vererek yanaşmalarıdır. |
KIÇÜSTÜ : Kıç tarafta kalan ana güverte kısmı. |
KILAVUZ : Bölgesel tehlikelerden, seyir yolları ve geçitleri hakkında geniş bilgisi olan ve gemileri böyle yerlerde sevk ve idare eden ehliyetli şahıs. |
KINNAP : İspavlo |
KIRGIN : Boğaz'da genellikle şubatın ilk haftasında gündoğusu rüzgarları eser ve balıkların vücut ısılarına eşit ısıda bulunan kanal sularına üst akıntının soğuk suları karışır.Bu ısı farkı balıklara şok etkisi yapar ve karaya vururlar.Balıkçılar bu olayı kırgın diye adlandırırlar. |
KIRTIL : Telden ya da sazdan yapılan, dökülmez hokka prensibine göre düzenlenmiş balık tutma aracı. |
KISTIRMA : Bazı tür oltalarda, fırdöndüler üstüne takılan kurşun levha ortası delik ağırlık. Ağırlıkları 1-30 gr. olur. |
KITA SAHANLIĞI :Sahilden yaklaşık 200m derinliğe kadar uzanan alan. |
KITKA : Balıkları solungacından sokup, ağzından çıkartarak taşımaya yarayan tel veya zincirli bir düzenek. |
KIYI : Geniş su kütlesinin karasal sınırı. |
KIYI BALIKÇILIĞI : Küçük tekne ve kayıklarla kıyıya yakın kesimde yapılan balıkçılık. |
KIYI BÖLGESİ : Genellikle ışığın tabana kadar ulaştığı kuşak. |
KIYI ÇİZGİSİ : Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda taşkın durumları dışında suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgi. |
KIYI ÇİZGİSİ : Karanın denize doğru uzanan sınırı. Genellikle gel (med) sınırına eşittir. |
KIYI DALYANI : Balıkları bir tuzağa doğru yönlendiren düzen (çit). |
KIYI RESİFİ : Dar, şerit şeklinde kıyıya yakın resif. |
KIYILAMAK : Balığın iyice kıyıya yaklaşması. |
KIYIYA SIKMAK : Suların tekneyi kıyıya doğru yönlendirmesi. |
KIZARTI : Sürüler halinde gezen hamsilerin, büyük balık görünce birbirlerine sokulurken pul dökmelerinden meydana gelen bulanıklık. |
KİK : Gemilerde deniz filikası olarak kullanılan, başı ve kıçı aynı olan, kürek ve yelkenle yürütülen bindirme kaplamalı, aşırtma kürekli ince yapılı teknelerdir |
KİL : Büyüklüğü 0.2 mm’den küçük tortul (sediman) malzemesi. |
KİLİT : 12,5 veya 15 kulaç uzunluğundaki zincir uzunluğu |
KİTİN : Örtü. Bir poliskarid (C8H13O5N)n olup nerdeyse bütün eklembacak-lıların, kabuklular ve diğer omurgasızların dışiskeletinin ana maddesini oluşturmaktadır. |
KLİMATOLOJİ : İklimbilim. |
KOCAKARI SOĞUĞU : 11-19 mart arasındaki şiddetli soğuklara denir. Kışın son soğuklarıdır. Eski dilde: Berd-el-acuz. Berd, soğuk; acuz, kocakarı anlamındadır. |
KOFANA : Lüferin büyüğüdür. Boyu 32-50 cm. olur. Bir kg.a 1- 2 ad. girer. |
KOLÇAK : Palamut, kofana, torik çaparisinde elle kullanılan bölümden sonra gelen kısım. |
KOLİBASİLİ : Bakteriyolog ve çocuk hastalıkları uzmanı olan Thedor Escherich’in bulduğu bir bakteri türüdür. Sıcak kanlı hayvanların dışkısında bulunur. Örneğin bir insanın günde ürettiği E. coli miktarı 10 trilyon adettir. Uzunca olan Escherichia coli’nin boyu 1-2m ve çapı 0.1-0.5m kadardır. Su arıtma tesislerinde başlangıçta temizlik göstergesi olarak kullanılmaktaydı. Evsel atıkların sulara (kıyısal sulara) karışıp karışmadığının kontrolünde günümüzde de belirteç olarak kullanılmaktadır. Deniz suyuna dayanıksızdır. Daha çok evsel atıklarla kirlenmiş tatlısuyun denize karıştığı kesimlerde rastlanır. Bu bakteri alınan besinlerin sindirilmesi için gereklidir fakat temiz olmayan yiyecek ve koşullarda insan vücuduna girdiğinde (idrar yolları hastalıkları-sistit, erkeklerde prostat büyümesi, memenjit, peritonit, meme iltihabı, ülser, septisemi, dizanteri ve zatürre gibi) çeşitli ve önemli hastalıklara neden olur. Streptomycin ve gentamycin gibi antibiyotiklerle tedavi etkilidir. |
KOLİFORM BAKTERİLER : Dışkı organizmaları. |
KOLONİ : Türün yaşama şansını artırmak için bireylerin birliktelik oluşturmasıdır. |
KOLORİDYE: Ağustos ile Aralık ortalarına kadar avlanan kolyoz vonozlarının kulak ve bağırsaklarını çıkartmadan paçal yapılarak tuzlanmışına denir. |
KOLORODYA : Kolyozun küçüğü |
KOMODOR : Bir filotillayı sevk ve idare eden. |
KONAK : Asalağın bulunduğu, gelişip yayıldığı canlı. |
KONŞİMENTO (Konişmento) : Donatan namına kaptan veya donatanın diğer temsilcileri tarafından yükletene verilen ve malın teslim alındığını (yüklendiğini) ve varma limanında teslim edileceğini gösteren,kıymetli evrak niteliğinde, tek taraflı bir senet. |
KORMORAN BALIKÇILIĞI : Bir deniz kuşu olan karabatağın boynuna avladığı büyük balıkları yutamaması için bir halka takılmaktadır. Suya dalarak balığı avlayan kuş yutamadığı balığı sahibinin bulunduğu kayığa getirmektedir. Çin ve Japonya’da kullanılan bu yöntem ile bir kuş saatte 150 balık avlayabilmektedir. |
KORSAN : Vurgun amacıyla gemilere saldıran haydut |
KORUK LÜFERİ : İstanbul Boğazı'nda boğaza ilk giren Ağustos ayı içinde tutulan küçük boydaki lüferler. |
KORVET : Yelken devrinin, firkateynden daha küçük, fakat aynı biçimde ve aynı yelken donanımına sahip savaş gemisi. |
KOSTER : Kıyı limanları arasında seferler yapmak üzere inşa edilmiş ve donatılmış küçük tonajda yük gemisi |
KOTRA : Genellikle tek direkli, randalı, ince ve hafif spor yelkenlisi |
KOY : Ufak teknelerin demirleyerek barınabilmelerine yarayan, rüzgar ve denizlere karşı muhafazalı, karaların içine doğru girmiş olan küçük, tabii liman. |
KÖPRÜSTÜ : Gemilerin seyir ve manevralarını idare etmek üzere en üst güvertelerden yukarıda etrafı iyice görebilecek yükseklikte yapılmış ve genellikle sancaktan iskeleye kadar uzatılmış bölüm. |
KÖR : Ağların gözlerinin darlığını anlatmakta kullanılır. |
KÖRFEZ : Karanın içine sokulmuş büyük deniz kısmı. |
KÖSTEK : Bedene bir veya birden fazla iğnenin bağlanmasını sağlayan, kalınlığı beden kalınlığından daha az olan, bir ucu bedene, diğer ucu olta iğnesine bağlı misina parça. |
KÖTEK BALIĞI : Minekop |
KRAÇA : İstavritin küçüğü. |
KRUVAZÖR : Açık denizde kol gezmek, bir filoya veya konvoya keşif yapmak, uçak ve hat gemilerini düşman uçaklarının veya hafif gemilerin saldırılarına karşı korumakla görevli, daha çok toplarla donatılmış hızlı savaş gemisi. |
KULAÇ : Gerilerek açılmış iki kolun parmak uçları arasındaki uzunluk. 185 cm’lik veya 6 kademlik. uzunluk. |
Kulaç : 185 santim veya 6 kademlik uzunluğu ifade eder. |
KULLANMAK : Büyük balıkları alırken, oltanın elle veya makaranın kalamasını ayarlayarak boşlanıp tekrar çekilmesi. |
KULUÇKA : Embriyonun yumurtadan çıkması. |
KULUMİKA : Kılçıksız hamsiye yumurta kırılarak yapılan yemek (Rize mahalli dili) |
KUM : Çakıldan küçük mil ve balçıktan büyük parçacık (0.0625-2.0 mm). |
KUMANA BÜKÜM : Kıl olta bükümlerindendir. Bununla yapılan oltalar, çapari, seğirtme, çarpma ve bunun gibi kaba aletlerde kullanılır. |
KURT : Deniz kıyısındaki batak ve çamurların içinde yaşayan kırkayağa benzeyen bir kurtçuk. |
KUYRUK ALTI : Akyemlik balığın sidikliğinden kuyruğuna doğru anal yüzgecini de içeren ufak üçgen yemi kullanıp, suda yüzdürerek yapılan av |
KUZULAR : Küçük dalgaların üzerinde oluşan beyaz köpükler. |
KÜLTÜR : Balıkların yapay yolla beslenme ve büyütülmesi. |
KÜPEŞTE : Rüzgarlı ve denizli havalarda denizlerin güverteye girmemesi için bordaların ana güverteden yukarı doğru uzatılmasıyla meydana gelen ve geminin etrafını kısmen kuşatan güverte üstündeki borda kaplaması. |